Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 23. sayfa

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.

Enişte Gözüyle Bodrum
... ve diğer hoş öyküler

Dalavera Memet’in Bodrum Tarihi’nin tadı damağında kalanlar için, tatlı niyetine.

Küçük Hayat Ansiklopedisi

Yanınızdan geçen delikanlının bir mucit olma olasılığını; bir alışveriş merkezinin önünde dikilen orta yaşlı adamın, bizim de bir parçası olduğumuz caddeyle ilgili düşlerini ve korkularını; tatile giderken geçtiğimiz bir kasabanın yegâne caddesindeki kahvede pinekleyen iki kişinin hikâyelerinin uluslararası ticaretle ilgili başka bir hikâyenin parçası olabileceğini aklımıza düşürüyor.

Sinema Yazıları

Memet Baydur çok yönlü bir sanatçıydı. Sinema, müzikle birlikte, onun tutkunu olduğu sanatların başında gelmiştir hep. Baydur, sinemayı bir amatör gibi sevdi, bir profesyonel gibi araştırdı, bir düşünür gibi değerlendirdi.

Ayşegül Boşanıyor

“Hadi bakalım Ayşegül Hanım, hayırlı olsun. Çok istiyordun boşanmayı, al boşanıyorsun işte. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun peki? Bütün evleri bedava, işyerlerini de kucak açmış kocaman maaşlarla seni mi bekliyor sanıyordun? Nafaka almak zorundasın çocuğunla beraber yaşamak istiyorsan. Deniz’in düzeni bozulmamalı.”

Ruh Hastası

İki romancının rekabeti nereye kadar gidebilir? Birbiriyle ilişkisiz gözüken olaylar, ya bizim göremediğimiz incecik iplerle birbirine bağlıysa? Ya bu bağların ilkeleri zannettiğimizden daha basitse? Ya biz de çözmeye çalıştığımız bu şifrenin bir parçasıysak üstelik!.. ’60’lı yılların “masum” arkaplanında geçen bu masalsı romanın kahramanlarını beyazperdedeki yüzlerinden hatırlayacaksınız.

Ev (1946-1954)

“Filistinli Ebu Suut el Haravi, ‘evinden kaçmaya zorlandığın için utanma’ diyor. Türkçede tam öyle değil ama birçok dilde ‘ev’, yaşanan yurdu da temsil ediyor. Gittikçe azalan aile fertlerinin birlikte yaşadığı aile ocağını terk edeli yaklaşık otuz beş yıl oluyor. Neredeyse on beş yıl geçecek, ‘yurt’ anlamındaki ‘ev’den kaçmak zorunda kalışımın üzerinden.

Tutkulu Perçem

Tutkulu Perçem, gerçekliğin sıkıcı ve bunaltıcı kurgusuna düpedüz “dil” çıkartarak başkaldıran, önüne çıkan her şeye bir tekme atar gibi yaparken aslında hepsine takılan, düşecekken yazıya tutunup yürüyen ve çaktırmadan giden Sevgi Soysal’ın yola çıkış öyküsüdür.

Dönemeçte

Tarık Buğra bu romanında Türkiye’nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, “demokrasi”ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hallerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP’nin harekete geçirdiği bireysel kâr, kazanç, girişim, hırs ve saikleri ile sarmalanmış portreleri ön plandadır.

Işıltılı Venüs

...Âşık olmak için insanın karşısındakinden neler beklediğini bilmesi, hiç değilse hissetmesi gerekmez mi? Tamam aşk sevilme beklentisidir ama sevginin sunuluşu değil midir asıl önemli olan? Niye durup dururken Selim’den beni sevmesini bekleyeyim ya da onu sevmeyi dileyeyim. Aslında nasıl sevilmek istediğimi bile bilmiyorum.

Yağmur Beklerken

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır.

Dalavera Memet'in Bodrum Tarihi

Bodrum’un orta yerinde, herkesin tanıdığı, elinden her iş gelen bir âlem adam, Dalavera Memet. Bu yöreye rengini veren Giritliler’den, nefis bir halk adamı. Bu kitapta, Baskın Oran’la, Bodrum’la özdeşleşmiş hayatı üzerine sohbet ediyor.

Firavun İmanı

Firavun İmanı’nda Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu sorunsalını bu kez Sakarya Savaşı arefesi ve hemen ertesi dönem bağlamında romanlaştırıyor. Kahramanları yine “sıradan” halk veya dönemin ikinci, üçüncü plandaki kişilerini temsil eden tipler. Roman Mustafa Kemal’in tartışılmaz liderliği etrafında şekillenen Cumhuriyet’in kurucu kadrosu ve onun iradesine karşı, bizzat Kuvayi Milliye hareketi içinden şekillenmekte olan milli-muhafazakâr hoşnutsuzluk, tepki ve muhalefetin şekillenişini konu alıyor.

Meçhul

Gaye Boralıoğlu, Manuel Çıtak’ın fotoğraflarından yola çıkarak yazdığı bu romanda İbrahim’i ararken bir yandan da memleketin hallerine ışık tutuyor.

Orhan Pamuk'u Okumak
Kafası Karışmış Okur ve Modern Roman

Yıldız Ecevit bu kitabı, her şeyden önce, modern romanın kurgu tuzaklarıyla dolu karmaşık dünyasında yolunu yitirdiğini düşünen okur için yazdığını söylüyor. Geleneksel okurla arası açık modern romana örnek olarak ise Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ını seçmiş. Avangard estetiğin ürünü bir romanı okumanın nasıl bir şey olduğu, bu çalışmada Yeni Hayat örneğinde deneyimleniyor, bir ‘açık yapıt’ı çözümlemenin mantığı ve ardında yatan felsefe gözler önüne seriliyor.

Bakmak

Sevgi Soysal Bakmak’ı, Politika gazetesinde yayımlanan yazılarından derlemiş. 70’li yılların Ankarası gibi karanlık bir ortamda kaleme alınan bu yazılar, yurdunun sorunlarına duyarlı herkes için hâlâ kalıcı değerdedir.

Gezgin

“Gitme,” dedi. “Sensiz ben bir hiç olurum. Senle ben... İyiyiz... Benimle kal” Kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Gözlerine baktım uzun uzun. Hâlâ kendine bakıyordu, beni görmedi. “Pekala,” dedim. “Seninle kalıyorum.” İnanamadı. Şaşkınlığından sevinmeyi bile unuttu. Sarıldım, öptüm. Dudakları zafer türküsünü söylerken tetiği çektim. Hiç acı çekmedi. Az önceki şaşkınlığına eklenmiş zafer gülümsemesi yüzüne bir maske gibi takılı kaldı.

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor.

Küçük Ağa

Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece “halife-i ruyi zemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir.

Barış Adlı Çocuk

Sevgi Soysal'ın 1968-1976 yılları arasında yazdığı öyküleri arasından kendi seçtiği on üç tanesini topladığı kitaptır Barış Adlı Çocuk.

Kolay Bir Aşk

Aşkını yaratan, büyüten ve sonra onunla kendini büyüleyen bir kadın. Bununla, kendisini güzelleştiriyor, güçlendiriyor. Sonsuz hayran... sonsuz fedakâr... sonsuz teslim… “Bu kadar da olmaz ki!” diyorsunuz… ama yazar sizi ikna ediyor ki, olur! Sahiden hayat gibi anlattığı için, belki de…

Çifte Kapıların Ötesi

Gülayşe Koçak kitabında tedavi süresince bir döngü halini alan psikiyatr-hasta ilişkisini ve bir kadının kendi içine yaptığı seyahati roman haline getirerek, hem üstüne çok düşünülse de pek yazılmayan, çok konuşulsa da pek bilinmeyen bir temayı gözler önüne seriyor. Kitabın kahramanı bu seyahat boyunca sadece kendi geçmişiyle değil, döngüyü tamamlayan psikiyatrın geçmişinin de nasıl bugünü etkilediğine tanık oluyor.

Halkın Polisi
Pol-Der Anıları

“Bir grev, boykot veya gecekondu sözü geçince, akla hemen ‘polis’ gelir olmuştur. Çünkü egemen sınıflara sırtını dayamış olan politik çevreler, polisi, bu sınıfların yararına ‘yasal maşa’ gibi, daha genel bir ifade ile, halkı halka karşı kullanagelmişlerdir. (…)"

"Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım"

Diyarbakır, tarihi üç bin yıla dayanan bir kadim şehir. Defalarca işgal edilmiş, yıkılmış, tekrar kurulmuş... Son yüzyılda ise Diyarbakır, büyük siyasi olayların ve hükümet politikalarının yanısıra, modernliğin ve kapitalizmin bu coğrafyadaki ilerleyişiyle de altüst olmuş.